Fuzuli Perişan Halim Oldun (Murabba) Perişan halin oldum sormadın hal-i perişanım Gamından derde düştüm kılmadın tedbir-i dermanı
Fuzuli Perişan Halim Oldun (Murabba)
Perişan halin oldum sormadın hal-i perişanım
Gamından derde düştüm kılmadın tedbir-i dermanım
Ne dersin rüzgarım böyle mi geçsin güzel hanım
Gözüm canım efendim sevdiğim devletli sultanım
Esir-i dam-ı aşkın olalı senden vefa görmem
Seni her kanda görsem ehl-i derde aşina görmem
Vefa vü aşinalık resmini senden reva görmem
Gözüm canım efendim sevdiğim devletli sultanım
Değer her dem vefasız çerh yayından bana bin ok
Kime şerh eyleyem kim mihnet ü enduh u derdim çok
Sana kaldı mürüvvet senden özge hiç kimsem yok
Gözüm canım efendim sevdiğim devletli sultanım
Gözümden dem be dem bağrım ezip yaşım gibi gitme
Seni terk eylemezem çün ben beni sen dahi terk eyleme
İgen hem zalim olma ben gibi mazlumu incitme
Gözüm canım efendim sevdiğim devletli sultanım
Katı gönlün neden bu zulm ile bidâde râgıbtır
Güzeller sen tegi olmaz cefa senden ne vaciptir
Senin tek nazenine nazenin işler münasiptir
Gözüm canım efendim sevdiğim devletli sultanım
Nazar kılmazsan ehl-i derd gözden akıdan seyle
Yamanlıktır işin uşşak ile yahşı mıdır böyle
Gel Allah’ı seversen bendene cevr eyleme lutf eyle
Gözüm canım efendim sevdiğim devletli sultanım
Fuzuli şive-i ihsanın ister bir gedâyındır
Dirildikçe seg-i kûyun ölende hak-i pâyındır
Gerek öldür gerek ko hükm hükmün rey reyindir
Gözüm canım efendim sevdiğim devletli sultanım…
Günümüz Türkçesiyle
Senin yüzündeki siyah benler nedeniyle perişan (acınacak, bir insan) oldum. (Sen ise) perişan hâlimi sormadın,
Senin gamından derde düştüm; derdime derman bulma yoluna gitmedin.
Zamanım (hep) böyle mi geçsin? Ne dersin güzel hânım (efendim, padişahım)?
Gözüm, canım, efendim, sevdiğim, devletli sultanım!
Aşkının tuzağının tutsağı (oldum) olalı, senden vefa görmem.
Seni her nerede görsem dertlilere aşina görmem.
Senin vefa ve aşinalık tarzını sana yaraşır görmem.
Gözüm, canım, efendim, sevdiğim, devletli sultanım!
Vefasız feleğin yayından her an bana bin ok değer.
Kime açıp anlatayım ki derdim, kaygım, belam (pek) çok.
Mürüvvet sana kaldı, senden başka hiç kimsem yok.
Gözüm, canım, efendim, sevdiğim, devletli sultanım!
Durmadan yüreğimi ezerek, yaralayarak gözümden akıp giden gözyaşlarım gibi gitme.
Madem ben seni bırakmıyorum, sen de beni bırakıp gitme.
Sakın, çok zalim olma; benim gibi (bir) mazlumu incitme.
Gözüm, canım, efendim, sevdiğim, devletli sultanım!
Katı (merhametsiz) yüreğin neden bu zulme ve işkenceye isteklidir, düşkündür?
Güzeller senin gibi (merhametsiz) olmaz, cefa sana neye vacip (gerekli) olsun?
Senin gibi nazlı, latif güzele (cefa gibi kaba işler değil) nazlı işler, latif işler uygundur,
Gözüm, canım, efendim, sevdiğim, devletli sultanım!
Dertlilerin gözlerinden akıttıkları sel gibi gözyaşlarına bakmıyorsun, aldırmıyorsun.
İşin âşıklara kötülük etmek, böyle (davranmak) güzel mi?
Gel, Allah’ını seversen, kuluna cevretme, lütfeyle!
Gözüm, canım, efendim, sevdiğim, devletli sultanım!
Fuzûlî, ihsanının (iyilik ve lütfunun) şivesini, tarzını (güzellere yaraşan biçimini) isteyen bir dilencindir.
Yaşadığı sürece bulunduğun yerin köpeği, öldüğünde ayağının toprağıdır.
İster öldür, ister bırak (yaşat); hüküm senin hükmün, düşünce senin düşüncendir.
Gözüm, canım, efendim, sevdiğim, devletli sultanım!
AÇIKLAMALAR:
Şiirde güçlü bir ses akışı ve ahenk sağlayan sözcükler vardır. Birinci dörtlükte n, m sesleri aliterasyon, e ve a sesleri asonans, İkinci dörtlükte r, n, m sesleri aliterasyon, e ve a sesleri asonans, Üçüncü dörtlükte n, m sesleri aliterasyon, e ve a sesleri asonans, Dördüncü dörtlükte n, m sesleri aliterasyon, e ve a sesleri asonans, Beşinci dörtlükte n, m sesleri aliterasyon, e ve a sesleri asonans, Altıncı dörtlükte n, m sesleri aliterasyon, e ve a sesleri asonans, Yedinci dörtlükte n, m, y sesleri aliterasyon e ve a sesleri asonans olarak kullanılmıştır.
Özellikle kafiye ve iç seslerdeki sözcükler bu şiire söyleyiş güzelliği katmıştır. Aruz ölçüsüyle yazılmış olması da şiirin ahengini artırmıştır.
“Gözüm canım efendim sevdiğim devletlü sultânım” dizesin nakarat olarak tekrarlanması da şiirin etkisini artıran bir ögedir.
Şiirin nazım biçimi murabbadır. Murabba bent adı verilen dört dizelik kıt’alardan oluşan şiir türüdür. Kelime anlamı “dörtlük” demektir.
Uyak düzeni genelde aaaa/bbba/ccca/ddda/… şeklinde olmakla beraber, ilk bendi kafiyeli olmayan ya da sonraki bentlerde kafiyesi tekrarlanmayan murabbalar da vardır. Çoğu zaman üç ila yedi bentten oluşur. İlk olarak 15. yüzyılda sultanü’ş-şuara (şairler sultanı) unvanlı Divan şairi Ahmet Paşa tarafından kullanılmıştır. Tanzimat edebiyatında da Namık Kemal bu türün başarılı örneklerini vermiştir.
19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren şarkı şeklinde bestelenen eserlerin büyük bir kısmı murabba tarzında yazılmıştır.
Bu şiirin uyak düzeni : aaaa, bbba, ccca, ddda, eeea, fffa, ggga şeklindedir.
Şiirin teması: Sevgiliye sitemdir.
Murabbanın ilk dörtlüğünde “rüzgâr” kelimesi hem yel, hem de zaman anlamında kullanıldığı için tevriye sanatı vardır.
2. dörtlükte, sevgilinin saçlarının kıvrımlarıyla şairin gönül kuşuna bir tuzak, bir benttir (dâm). Âşığın gönül kuşu bu tuzağa yakalandığı zaman asla kurtulamaz, belki kurtulmak da istemez. Bu dâm, onun kolunu kanadını da kırmış sayılır. Ayrılık içindeki âşığın kolunun kanadının kırık olması gibi.
İmge ve söz sanatları şiirdeki estetik sanat anlayışını ortaya çıkarmıştır. Dâm kelimesi ile tuzağa düşen kuşu anlatarak kendi durumunu ona uyarlayarak anlatmış olması sanatsal yönünü ortaya koymaktadır. Bu durumu gerçek anlamlı kelimelerle anlatsa ortada sanat olmayacak ve bu şiiri hemen hemen herkes yazabilir.
Kullanılan dil, imgeler( mazmunlar), söz sanatları, nazım şekilleri Arapça ve Farsçadan geçmiştir. Geldiği kültür ve toplum arasında sıkı bir ilişki vardır. Çünkü Osmanlı toplumunda da sanat anlayışı olarak 13. Yüzyıldan beri bir etkileşim görülmektedir. Bizim şairlerimiz de bunları hiç değişmeden olduğu gibi ama zaman içerisinde de geliştirerek kullanmıştır.
Divan şiirinin kullandığı imge ve hayal dünyasında dini kültürün etkisi çok büyüktür. Gerektiğinde din dışı konularda bile yazarken dini literatürü kullanabilir. Mesela sevgilinin güzelliği anlatırken Hz. Yusuf’u anlatmadan onu örnek vermeden geçemez.
Fuzûlî, zaman engelini aşarak zirvedeki yerini koruyabilmiş sayılı şiir ustalarındandır. Onun şiirleri, özellikle şiirlerinden bazıları her dönemde sevilmiş, kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze kadar ulaşabilmişlerdir.
Etkileyici, dolayısıyla kalıcı şiir, hem anlam özelliğine hem de anlatım inceliğine ve olgunluğuna sahip olan şiirdir. Şiirde kullanılan dil yapısının Fuzûlî'nin şiirlerini etkileyici kılarak onların günümüze kadar gelebilmelerinde önemli bir payı vardır.
Şiiri çekici ve kalıcı yapan anlatım özelliklerinin başında şüphesiz doğal söyleyiş gelir. Bu doğal söyleyiş, çoğu zaman günlük konuşma dilinin anlatım yollarından yararlanılarak gerçekleştirilir. Konuşma dili, dolaysız ve kısa anlatımla etkilemeyi esas alır. Bu nedenle günlük konuşma dili içinde, kısa ve devrik cümlelerle, soru cümleleri kullanımına, deyimlere, kalıp ifadelere, hitap ya da seslenme kelimelerine vb. yer verilir. Konuşma dilinde tonlama ve vurgu önemlidir. Öteden beri söz konusu bu unsurların şiirde kullanımıyla konuşma dilindeki doğal, rahat, zorlamadan uzak söyleyiş, şiirin daha etkileyici, dolayısıyla kalıcı olmasını sağlamaktadır.
Bu dizelerde konuşma dilinin kısa, doğal, dolaysız anlatımına, devrik cümle ve soru cümlesi kullanımına yer verilmiştir. Ama bunların yanı sıra şiiri esas çekici kılan gözüm, canım efendim, devletli sultanım, gülüm gibi konuşma dilinin hitaplarının kullanılışı olmuştur. Bu sesleniş kelimelerinin, tonlama bakımından şiirde önemli ahenk unsuru sağladığını da göz ardı etmemek gerekir. Aynı murabba içinde yer alan;
“Gözümden dem-be-dem bağrım ezip yaşım kimi gitme
Seni terk etmezem çün ben beni sen dahi terk etme”
beytinde de gözden kaybolmak anlamında gözden gitmek, bağır ezmek gibi deyimlerin kullanılışının yanı sıra; söz tekrarları ve devrik cümle kullanımıyla konuşma dilinin sade, doğal anlatımının sağlandığı görülmektedir.
Bu murabba, son Halife Abdülmecid Efendi’nin kardeşi olan Şehzade Seyfeddin Efendi tarafından bestelenmiştir.
FUZULİ (?-1556)
Kerbela’da doğmuş ve yaşamıştır. İyi bir eğitim görmüş, Arapça ve Farsçayı çok İyi öğrenmiştir. Şiirlerinde Azeri Türkçesinin etkileri görülür. Dönemine göre sade bir dille yapıtlar vermiştir, ama üslubu süslüdür. Divan edebiyatının birçok türünde yapıt vermesine rağmen “gazel şairi” olarak tanınmıştır. Şiirlerinde en önemli öğeler tasavvufî aşktır.” Leyla ile Mecnun” adlı mesnevisinde bu konuyu ustaca dile getirmiştir. Şiirin temelinin ilim, özünün sevgi olduğuna inanmıştır. Sevilen insan bir araç, onun varlığında görünür hale gelen Tanrı ise tek amaçtır. Ona göre gerçek varlık Tanrı’dır. Bütün nesneler ve evren, Tanrı’nın bir görünüş alanıdır.
Eserleri
-Divan (Türkçe)
-Divan (Farsça)
-Divan (Arapça)
-Leyla İle Mecnun: Sevgiliden ayrılmanın acısının, sevgiliye duyulan aşktan ilahi aşka geçişin işlendiği, mesnevi biçiminde yazılmış bir hikâyedir.
-Şikâyetname: Hiciv türünün çok çarpıcı bir örneği olan, maaşını alamadığı için Nişancı Mehmet Paşa’ya yazmış olduğu, edebiyatımızda önemli bir mektup örneğidir.
-Hadikatu’s Süeda: Kerbela olayının yer yer manzum parçalarla anlatıldığı mensur bir yapıttır.
-Şah ü Geda, Beng ü Bade,Sakiname: Mesnevi türünde diğer eserleridir.