AnasayfaEdebiyat

GEÇİŞ DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI

Türkler onuncu yüzyıldan itibaren kitleler halinde İslamiyet'i kabul etmeye başlamışlardır. İslam kültürünün etkisiyle yavaşa yavaş yeni bir edebiyat

DİVAN EDEBİYATI-2-
ALİ ŞİR NEVAİ
Mehmet Emin Yurdakul

Türkler onuncu yüzyıldan itibaren kitleler halinde İslamiyet’i kabul etmeye başlamışlardır. İslam kültürünün etkisiyle yavaşa yavaş yeni bir edebiyat ortaya çıkmıştır. Kendine özgü nitelikleri ve kurallarıyla "Divan Edebiyatı" adını verdiğimiz dönemin oluşumu 13.. yüzyıla kadar gelir. Daha sonra bu edebiyat anlayışı 19.yüzyıla kadar etkin bir şekilde varlığını sürdürür.

 

Diğer yandan, İslamiyet’ten önceki "Sözlü Edebiyat Dönemi", İslam kültürünün etkisiyle içeriğinde küçük değişimlere uğrayarak "Halk Edebiyatı" adıyla gelişimini sürdürür. Yani, bir anlamda "Halk Edebiyatı" dediğimiz edebiyat, İslamiyet’ten önceki edebiyatımızın İslam uygarlığı altındaki yeni biçimlenişidir. Oysa "Divan Edebiyatı" tamamen dinin etkisiyle şekillenmiş bir edebiyattır.

 

Türklerin Müslüman olduğunu kabul ettiğimiz 10.yüzyılla, Divan edebiyatının başlangıcı olarak kabul edilen 13. yüzyıl arasında İslamiyet’in etkisi altında verilmiş olan, bir anlamda geçiş dönemi ürünlerimiz sayılan eserler yer almaktadır.

 

İLK İSLAMİ ÜRÜNLER

 

 KUTADGU BİLİG:

 

Kutadgu Bilig, Türk dilinin en temel eserlerinden ve Türk dili araştırmalarının en mühim kaynaklarındandır. İslâmî Türk edebiyatının adı bilinen ilk şair ve düşünürü Balasagun’lu Yusuf Has Hacib tarafından kaleme alınmıştır.

 

Eserini Balasagun’da yazmaya başlayan Yusuf, 1068 yılında memleketinden ayrılarak Doğu Karahanlı Devleti’nin merkezi olan Kaşgar’a gitmiş ve eserini 18 ay sonra, 1069 (Hicrî 462) yılında burada tamamlamıştır. Kitabını bitirince bunu, Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han’a sunmuş, Han da eseri çok beğendiği için Yusuf’u, takdiren "Hâs Hâcib (Ulug Hâcib)" tayin etmiştir.

 

"Kutadgu Bilig’deki kahramanların temsil ettikleri değerler:

 

Kutadgu Bilig, dört ana karakter arasında geçen diyaloglardan oluşmaktadır. Eserdeki bu dört ana karakterin her birinin belirli bir sosyal rolü vardır ve her biri belirli bir değeri temsil eder.

 

Küntogdı hükümdardır ve hukuku/adaleti temsil eder;

Aytoldı vezirdir ve saadeti/devleti temsil eder;

Ögdülmiş de vezirdir ve aklı temsil eder;

Odgurmış ise akibeti/kanaati temsil eder."

 

"Kutadgu" kelimesi, "saadet, kut" manasındaki "kut" kelimesinin üzerine isimden fiil yapan "+ad-" ekiyle fiilden isim yapan "-gu" ekinin eklenmesi sonucu oluşmuştur ve "bilig"le beraber "saadet, mutluluk veren bilgi/ilim" anlamını taşımaktadır.

 

Eser, insanlara dünyada tam anlamıyla kutlu olmak için gereken yolu göstermek amacıyla kaleme alınmıştır. Yusuf Hâs Hacib, eserinde aruz ölçüsünü kullanmıştır. İlâveler ile birlikte yaklaşık 88 başlık altında toplanan eserin esas kısmını oluşturan bölüm kısaltılmış mütekarip yani fa’ulun fa’ulun fa’ulun fa’ul ve vezniyle yazılmıştır (eserde yalnız bir dörtlük içinde tam mütekarip geçmektedir: bk. 3800-3801). 1.-6520. beyitler mesnevi tarzında kendi arasında kafiyelidir. Eserin sonuna eklenmiş olan parçalardan gençliğine acıyıp ihtiyarlığından bahseden 44 beyitlik bir kısım (beyit 6521-6564) tam mütekarip (fa’ulun fa’ulun fa’ulun fa’ulun) vezninde olup, kaside tarzında ve aa ba ca şeklinde devam etmektedir. Zamanenin bozukluğundan ve dostların cefasından bahseden 40 beyitlik bir parça (beyit 6565-6604) ise evvelki parçanın vezninde ve tarzındadır. Kitap sahibi Ulu Hâs Hâcib Yusuf’un kendi kendisine nasihat vermesinden bahseden 41 beyitlik parça da (6605-6645. beyitler) eserin aslı gibi, kısaltılmış mütekarip vezninde ve kaside tarzındadır.

 

O dönem için Türk edebiyatında yeni olduğu tahmin ve tasavvur edilen aruz ölçüsünün ilâve parçalardaki kafiye dışında, şair tarafından pürüzsüz bir şekilde kullanıldığı görülmektedir. Eser, yarı hikâye ve yarı temsil tarzında yazılmış olup, arada hareketi hazırlayıcı ve izah edici monologlara ve canlı tasvirlerin bulunduğu sahnelere yer verilmiştir.

 

Kaşgârlı Mahmut ve onun eseri Divânü Lügati’t-Türk ile çağdaştır, hatta hemen hemen aynı yıllarda yazılmış olması o dönem Türkçenin gördüğü itibar açısından da dikkate değer.

 

 DİVAN-I LUGAT-İT TÜRK:

 

Eserin adı, "Türk Dili"nin toplu(genel) Sözlüğü" anlamına gelir. Adından da anlaşılacağı gibi, eser bir sözlüktür; Araplara Türkçeyi öğretmek amacıyla yazılmıştır. Bundan dolayı, Türkçenin Arapça karşısında savunulduğu bir eser olarak değerlendirilir. Eserde Türkçe sözcüklerin anlamları Arapçayla açıklanmakta ve her maddeden sonra birtakım Türkçe metinler örnek olarak verilmektedir. Kaşgarlı Mahmut tarafından XI. yüzyılda yazılan eserin asıl önemi de, işte bu derleme Türkçe metinlerden ileri gelmektedir. Eserine bir de Türk illerinin haritasını koyan Kaşgarlı Mahmut, Türkçe sözcüklerin açıklamalarını yaparken dört yüze yakın dörtlükten oluşan şiirlerle atasözlerini (sav) örnek olarak verir. Divan-ı Lügat-it Türk, Türk dilinin ana eseri, Türk edebiyatının ve folklörünün bir hazinesi olarak kabul edilmektedir.

 

Edebiyatımızda aruz ölçüsünün ilk kullanıldığı eser olarak kabul edilmektedir. Eserde adaleti, aklı, saadeti ve devleti temsil eden dört kahramanın çevresinde gelişen olaylarla yazar, devlet idaresinin ve sosyal düzenin nasıl olması gerektiğini anlatır. Hakaniye Türkçesiyle yazılmış olan eserde 7500 civarında Türkçe sözcük Arapça olarak açıklanmıştır. Ayrıca Türk boylarının dilleri ve Türk illeri hakkında bilgi verir.

 

 

ATABETÜ’L-HAKAYIK:

 

12. yüzyılda Edip Ahmet Yükneki tarafından aruz ölçüsü ve dörtlüklerle yazılmıştır.

Atabetü’l Hakayık (Gerçeklerin Eşiği) , Edip Ahmet Yükneki’nin, Karahanlı beylerinden Muhammed Dâd Sipehsalar’a hediye ettiği, hadis ve Arapça beyitlere dayanarak yazdığı şiirlerle, ahlaklı insan olmanın yollarını, ahlak ilkelerini açıklamış, çeşitli ahlakî öğütlerde bulunmuş, İslamî düşünce ve görüşlere yol gösterici olmuştur. ‘Hibetü’l-Hakayık’, veya ‘Aybetü’l-Akayık’ olarak da isimlendirilir. Eserde dünyayı, tanrıyı, insanı bilmenin sadece bilim yoluyla olabileceği anlatılır. Bilginin faydası ve bilgisizliğin zararı hakkında olan konuyu işlemiştir.

 

Türk nazım birimi dörtlüklerle oluşan bu eserini şair, Yusuf Has Hacib’in ‘Kutadgu Bilig’i gibi aruz vezniyle ve Kaşgar diliyle yazmıştır. Şairin bu eserini nerede ve ne zaman yazdığı kesin olarak bilinmemektedir. Atabetü’l Hakayık’ın Kaşgar diliyle, Uygur harfleriyle yazılmış ilk yazması İstanbul’da Ayasofya Kütüphanesi’nde bulunmaktadır.

 

Özellikleri:

 

Gerçeklerin eşiği anlamına gelir.

Konusu din ve ahlaktır.

Didaktik (öğretici) bir eserdir.

Mesnevi tarzında yazılmıştır.

Nazım birimi olarak beyit ve dörtlük kullanılmıştır.

Aruz ölçüsüyle yazılmıştır.

Arapça ve Farsça kelimeler vardır.

Telmih (hatırlatma) sanatı kullanılmıştır.

Eserin Konusu: Eser 14 bölümden oluşur. Baştaki 5 bölüm giriş, şairin adını verdiği 8 bölüm asıl konu, sondaki 1 bölüm de bitiriş bölümüdür.

Giriş bölümleri {kaside}biçimiyle(aa ba ca da…) ,asıl konu ile ilgili bölümler ve bitiriş bölümü (dörtlüklerle) [aaba]yazılmıştır. Giriş bölümünde 80 beyit, asıl konu ve bitiriş bölümlerinde 101 dörtlük vardır. Eserin tamamı 484 dizeden oluşur.

 

 DİVAN-I HİKMET:

 

12. yüzylda Ahmet Yesevi tarafından dörtlüklerle ve hece ölçüsüyle yazılmış dini, tasavvufi ve öğretici bir eserdir. Dörtlüklerin her birine "hikmet" adı verilmiş ve bu hikmetler Orta Asya ve Anadolu’da yayılarak halkı derinden etkilemiştir. Yesevilik tarikatının da kurcusu olan Ahmet Yesevi daha sonra Anadolu’da kurulan pek çok tarikata kaynak olmuştur.

 

Genel olarak dervişlik hakkında övgülerden bu dünyadan şikayetten cennet ve cehennem tasvirlerinden, peygamberin hayatından ve mucizelerinden bahsedilir. Dini ve ahlaki öğütler veren şiirlerede yer vermiştir. Hece ölçüsü olarak 4+3 ve 4+4+4 kullanılmıştır.

 

Özellikleri:

 

*Kitapta Allah aşkı Peygamber sevgisi işlenmiştir.

*Hikmet: Hoş, hayırlı anlamlarına gelir

*Sade ve yalın bir dil kullanılmıştır.

*Aruz ve hece ölçüsü kullanılmıştır.

*Dörtlük ve beyitle yazılmıştır.

*144 hikmet ve 1 münacaat ‘tan oluşur.

*Eser karahanlı türkçesinin hakaniye lehçesiyle yazılmıştir

*İstifham (soru sorma) ve Tecahul-i Arif (bilmezlikten gelme) sanatları kullanılmıştır.

*Ahmet Yesevinin hikmetlerinin birleşmesiyle oluşmuştur.

*Ahmet Yesevi hikmetleri Karahanlı Türkçesiyle söylemiştir.

*Hikmetler dini tasavvufi şiirlerdir.

*Allah’a yakın olma isteği vardır.

*Şiirlerde ulusal ögeler(ölçü,nazım biçimi,yarım uyak)ile İslamlıktan gelme yabancı ögeler(din ve tasavvuf konuları, yabancı sözcükler)bir arada kullanılmıştır.

*Eserin uyaklanışı abcd dddb eeeb şeklindedir. Dördüncü dizelerin birbiriyle uyaklı oluşu hatta zaman zaman aynen tekrarlanışı bu şiirlerin musiki ile okunmak için söylendiğini gösterir.

*Divan-ı Hikmet’i Ahmet Yesevi yazmamıştır. Ahmet Yesevi’nin kurduğu tarikattaki Şaban Durmuş, Ahmet Yesevi’nin görüşlerini ve düşüncelerini kitap haline getirmişlerdir.

*Didaktiktir ve manzum bir eserdir.

 

13. ve 14. YÜZYIL TÜRK EDEBİYATI GENEL ÖZELLİKLERİ

 

Göktürk, Uygur, Karahanlı yazı dilleri Eski Türkçe içinde yer alır. Bunların örneklerini İslamiyet’ten Önceki Türk Edebiyatında ve Geçiş Dönemi diye adlandırdığımız 11. ve 12. Yüzyıl Türk edebiyatında görmüştük. Türk yazı dili 13. yüzyılda biri Batı Türkçesi, diğeri Kuzey-Doğu Türkçesi olmak üzere ikiye ayrıldı. Batı Türkçesi içinde zamanla Anadolu Türkçesi, Azeri Türkçesi, Türkmen Türkçesi, Gagavuz Türkçesi gibi yazı dilleri meydana geldi. Batı Türkçesinin temelini Eski Anadolu Türkçesi oluşturur. 13. ve 14. yüzyıllar bu yazı dilinin oluşup gelişme dönemidir. Bu dönemde, bu yazı dili ile ortaya konan ve anonim birer özellik gösteren Battalnâmeler, Dânişmendnâmeler, Saltuknâmeler ve Dede Korkut Hikâyeleri önem arz eder.

 

13. ve 14. yüzyılların önemli bir özelliği de bu dönemde Tasavvuf inanışının hızla yayılarak şiirimizin başlıca konu ve teması haline gelmesidir.

 

HOCA DEHHANİ :

 

13. yüzyılda yaşamıştır. Horasan Türklerindendir.

 

İran edebiyatı etkisiyle din dışı şiirler yazdı.

 

Divan edebiyatının ilk şairi olarak kabul edilir.

 

Şiirlerinin en önemli teması aşktır. Farsça bir Selçuklu Şehnamesi yazdığı da söylenir; ancak bu eser bugün elimizde değildir.

 

AHMED FAKÎH :

 

Çarhnâme : 100 beyitlik bir kasidedir. Eser tasavvuf konusunda öğretici bilgiler içerir. Dünyanın faniliğinden bahseden, günahtan kaçınmayı öğütleyen Çarhnâme, halk için yazılmış dini-ahlâki bir eserdir.

 

HACI BEKTAŞ-I VELİ (1209-1270) :

 

13.yy’da yaşamıştır,Türkistan’ın Nişabur şehrinde doğmuştur.A.Yesevi’nin isteğiyle Anadolu’ya gelmiştir. Bilinen en önemli eseri "Makâlât"tır. Bektaşilik tarikatının kurucusu-dur.

 

Makâlât : Sohbetler sözler anlamına gelir. Hz Adem’in yaratılışı, Şeytan ve Şeytani işler, Allah’ın birliği gibi konuları ele almıştır. Arapça yazılan bu eserin aslı elde bulunmadığı gibi Hacı Bektaş’ın kaleminden çıktığı da tarihi açıdan henüz kesin değildir.

 

Vilâyetnâme : Eserde Hacı Bektaş-ı Veli’nin yaşamı ile ilgili menkıbeler anlatılmaktadır.

 

MEVLÂNA CELALEDDİN-İ RÛMÎ

 

Eserlerini Farsça yazdığı için Türk Edebiyat’ının herhangi bir bölümüne dahil edemediğimiz, Mevlana (Celalettin-i Rumi) Anadolu’da yetişen mutasavvıf şair ve düşünürlerin en büyük iki isimlerinden biridir. (Diğeri Yunus Emre) Mevlevi tarikatının rehberidir. (Kurucusu değildir; çünkü tarikat, oğlu Sultan Veled tarafından kurulmuştur.)

 

Mevlana’nın beş eseri vardır:

 

1)Mesnevi : Dini tasavvufi ve ahlâki yanı ağır basan didaktik bir eserdir. (6 cilt, 25618 beyit) Mesnevi’de işlenen konuların çoğu öğüt vermek amacı güder. Konuların işlenişinde hikâye ve fabllarla konuyu açıklama, örnekleme, verilmek istenen düşünceyi pekiştirme yolu izlenir ve her hikâye bir öğütle bitirilir. Farsça yazılmıştır.

 

2)Divan-ı Kebir : Eserde tasavvufi aşk işlenir.

 

3)Fîhî Ma Fîh : Mevlâna’nın sohbetleri sırasında, başta tasavvuf olmak üzere din, ahlâk, felsefe ile ilgili görüşlerini anlattığı; dünya, insan ve şiir anlayışını söz konusu ettiği konuşmalarından meydana gelir.

 

4)Mecâlis-i Seb’a : Mevlâna’nın yedi vaazının bir araya getirilmesiyle meydana getirilmiştir.

 

5) Mektûbat : Dönemin Selçuklu devleti ileri gelenlerine, dönemin devlet adamlarına, dostlarına yazdığı 145 mektubun bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur.

 

SULTAN VELED (1226-1312)

 

Mevlana’nın oğludur. Dini-tasavvufi konulara ağırlık vermekle birlikte biçim olarak Divan tarzı şiirleri Anadolu’da ilk yazan odur. Yalnız, şiirlerinin çoğu Farsçadır. Türkçe birkaç gazeli ve mesnevi biçimli birkaç parçası vardır. Farsça eserlerinden bazılarının sonuna Türkçe bölümler eklenmiştir. Selçuk Şehnamesi adlı bir eseri olduğu bilinir, ancak bu eser ele geçmemiştir. Eserleri :

 

İbtidanâme : Mevlâna’nın ve onunla ilişkileri olan kişilerin yaşamlarına ait bilgiler içerir.

 

Rebâbnâme : Mesnevidir.

 

İntihânâme : Mesnevidir.

 

Maarif : Mevlâna’nın sözlerinin açıklanması yanı sıra kendi özelliklerini ve dönemine ait olayları anlatır.

 

ŞEYYAD HAMZA

 

Yûsuf u Züleyhâ : Mesnevidir. 1529 beyittir. Eser, Kur’an-ı Keîm’deki Yûsuf kıssasına dayanmaktadır.

 

 

YÛNUS EMRE (1240?-1320?)

 

Tekke Edebiyatı’nın en büyük isimidir. Dünya çapında ün yapmıştır. Nerede ne zaman yaşadığına dair kesin bir bilgi yoktur. Eskişehir-Sivrihisar, Karaman dolaylarında yaşadığı kabul edilir. Eskişehir-Sarıköy’de Yunus’a ait olduğu kesine yakın bilinen bir mezar vardır. "Halka halk diliyle seslenerek, halkın şairi olmayı bil-miştir." İlahileri yüzyıllardır. Hem halkın bel-leğinde hem de ele çoğaltılan divanlarında yaşamış, günümüzde düzenli basımları yapıl-mıştır. Tasavvuf terimlerinin dışındaki kulla-nımları sade halk diliyledir. Genellikle hece ölçüsünü, bazen de aruzu kullanmıştır. Beyit birimiyle yazılmış şiirleri, dize ortalarına yerleştirilen iç kafiyeler dolayısıyla dörtlükler haline getirilmeye de uygundur. Duygulu ve coşkun bir dille ilahi aşkı ve tasavvuf inançlarını işlemiştir. İslam inançlarından kaynaklanan bir hümanizm (insanseverlik) düşüncesine sahiptir. Şiirleri "Yunus Emre Divan" adıyla bir araya getirilip yayımlanmıştır.

 

Risaletü’n-Nushiyye (Öğütler Kitabı) adlı öğretici eseri, mesnevi biçiminde, aruzla yazılmıştır.

 

GÜLŞEHRİ (14. Yüzyıl )

 

Mantıku’t- Tayr : Gülşennâme olarak da bili-nen eser İranlı şair F. Attar’ın aynı adlı eserinin çevirisidir. "Kuş Dili" demektir. Tasavvufi ve alegorik bir serdir.

 

ÂŞIK PAŞA (1272-1333)

 

Horasan’dan gelme, beyliği bırakıp tasavvufa, bilime ve sanata yönelmiş bir ailenin mensu-budur. Kırşehir’de yaşamıştır. Arapça ve Fars-çayı çok iyi bildiği gibi bazı dillere de vakıf ol-duğu anlaşılan Aşık Paşa, bilinçli olarak Türk-çeyi savunmuş ve eserlerini sade sayılabilecek bir dille yazmıştır. Hece ölçüsü ve dörtlük biri-miyle yazdıkları gibi, aruzla ve beyitler halinde yazdıkları da sade ve içten bir Türkçeyle kale-me alınmıştır. Şiirlerinde tasavvuf düşüncesini işlemiş; ahlaki, toplumsal nitelikli öğretici eserler vermiştir. En önemli eseri Garipname’dir.

 

Garipnâme : 10613 beyitlik mesnevisidir. Bundan başka dört mesnevi daha yazmıştır. (Şiirlerinin çoğunu aruzla yazdığı için Aşık Paşa, Divan şairi de sayılabilir.)

 

AHMEDİ (14. Yüzyıl)

 

İran şiirinin biçim, söyleyiş ve içerik özelliklerini Türkçe şiirlerinde uygulamaya çalışmıştır. "Divan" sahibi ilk Anadolulu şairdir. Divanından başka İskendername (Büyük İskender’in maceralarıyla ilgili) ve Cemşid ü Hürşid adlı mesnevileri vardır. Daha çok dindışı konuları işlemiştir.

 

KADI BURHANEDDİN (14. Yüzyıl)

 

Sivas’ta beylik kurmuş ve bir savaşta esir düşerek can vermiş bir kahraman olmasına rağmen asıl ününü şiir ve edebiyat alanında yapmıştır. Tuyuğları ve gazelleri ile tanınmıştır. Büyük bir divanı vardır.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik