KAYSERİLİ SEYRÂNİ’NİN ŞİİRLERİNDE SÖZ SANATLARI-2
Halk şairlerinin kullandığı edebi sanatları konu alan kapsamlı çalışmalar yok denecek kadar azdır. Seyrânî’nin şiirlerinde edebi sanatların tespiti onun diğer Halk şairlerinden dil ve üslup bakımından farkını, özgün imge dünyasını görmemize yardım edecektir. Önceki yazımızda Seyrânî’nin şiirlerinden çok sayıfa teşbih, istiare, kinaye … örneği vermiştik. Kaldığımız yerden devam edelim.
Telmih şiirde herkesçe bilinen bir olaya, bir aşk hikayesine, bir peygamber kıssasına işaret etme sanatıdı. Şiar şiirde Tûr, asa kelimelerini kullanırsa Musa peygamberi hatırlatarak telmih yapmış olur:
Halk olan o kimdi söyle ki yerden / Tek gidip çift dönen kim idi Tur’dan / Âşık-ı sadığın siması nurdan/ Yoktan var edenin rızası nerde
Hallacı Mansur ve Nesimi “Enel Hak” dediği için öldürülen Hak aşıklarıdır. Şair Hallacı Mansur’a ve Nesimi’ye telmih yapıyor. “Post “sözüyle Nesimi kurbanlık koyuna benzetilerek istiare yapılmış:
Kim bildi Mansur’un ene’l- Haklığın / Nesimi’nin postı yüzülmeyince
Şu dörtlükte şair, Süleyman ile karınca hikayesine telmih yapıyor. Huzur ve hazır sözleriyle iştikak, dizede bu kelimelerin yerini değiştirerek akis yapıyor:
Merdane görünmüş Süleyman’a mûr/ Bedîhi vallahi âlemü’l-umur. / Huzura hazır var hazıra huzur/Yatıp bu Seyranî yan gelse gerek…
Aşk hikayelerine veya peygamber kıssalarına yapılmış telmih örnekleri Seyrânî’nin şiirlerinde pek çoktur:
Ferhad gibi dağ bağrını delmedim/ Mecnun gibi Leyla diyüp yilmedim
Bu şiirin devamındaki dizelerde mecazlı bir anlam da var (kinaye):
Ben destime su doldurup gelmedim/ Erenler çeşmesi suludur diye
Şu dizelerde İbrahim ve Yusuf peygamberlerin kıssalarına telmih yapılıyor. “Yanmadı” sözcüğü mecazî anlamda kullanılmış. İlk dizede ise “almadı” fiilinin iki farklı anlama kullanılması sanatına müşakele deniyor:
Yâr aklımı aldı gönlüm almadı/ İbrahim’i Mevlam nâra salmadı/ Seyrânî aşkından gayrı yanmadı/ Ebedî zindanda Yûsuf kalmadı
Birkaç telmih örneği daha verelim. İlk örnekte redif olarak kullanılan “geçer” sözcüğünde yine müşakele, son örnekte irsali mesel vardır:
Halilullah Nemrud narından geçer / Mansûr Ene‟l-Hakkın darından geçer / Rızasın terk edip yarından geçer / Kendi rızasından geçmeyen gönül
Kul ne kadar sarf eylese tedbirin/ Bozmak mümkin değil Hakk’ın takdirin/ Her Ferhad’a bir leb-i yar-ı Şirin/ Her Mecnun’a birer Leyla verilmiş
İsa göğe kaçtı zulm ü zemînden/ Kim kurtardı onu âh u eninden/ Kendi sıfatından kendi teninden/Ademe eğlence Havva verildi
Hazret-i Musa’ya indi maide/ Yine bozulmadı eski kaide/ Sağ gözden ol göze yokdır faide/ Bak kendi başının selametine
“Harabat” harap yer, harabe anlamına gelir. Bir diğer anlamı meyhanedir ancak tasavvufî şiirlerde harabatı “tekke” anlamına kullanmak yaygın bir mazmundur. Hazineler de harabelerde saklanırmış (telmih). Şu dizelerde Harabat, virane, define sözcükleri tenasüblüdür. Define sözüyle cevheri gizli insanlar kastedilerek istiare yapılmış.
Harabat ehline hor bakma sakın. / Define bulunur viranelerde.
Tecahül-i arif, hüsn-ü ta’lil örnekleri Seyrânî’nin şiirlerinde çok azdır. Şu dizelerde şair sevgiliyi huri veya meleğe benzeterek istiare, sevgilinin cennetten çıkmadığını bilmez görünerek tecahül-i arif yapıyor:
Cennetten mi çıktın acep/ Tavus gibi nakışın var
Şu dörtlükte şair sevgilinin gözlerini âhûya/ceylana benzeterek teşbih, âşıklarını koça benzeterek istiare yapıyor. Dörtlükte nida ve istifham da yapılmış:
Nesini söyleyim gözleri âhû / Bana cevr eyleyen hiç güler mi ya / Perişan hâlime bakındı ya Hû / Sana meyil viren koç güler mi ya
Cinas yazılışları ve okunuşları aynı, anlamları farklı kelimeleri bir arada kullanma sanatıdır. Cinas halk şairlerinin çok sevdiği söz sanatlarındandır:
Çalarım aşkınla ben de kemanı / Dilimden yâd itdim kaşı kemanı / Atıyor sìneme her dem kemanı / Onulmaz haşre dek bende o yara/ Beni attın sen o yardan o yara/ Bildiren yok ahvalimi o yâra
Şair aşıkları pervaneye, sevgilin cemalini ateşe, muma, dünyayı tımarhaneye benzeterek istiare yapıyor. Sevgilin güzelliğinin pervaneyi yakması mübalağa ve kinaye örneğidir:
Cemâlin yakubdur o pervaneyi / Buldu âşıkların aşk-ı meyhaneyi / Bekleyüp dururlar tımarhaneyi / Divane olanlar al yanağına
Sevgilinin periye benzetildiği bir istiare örneği daha verelim. Sultanların hû çeken dervişlere benzetilmesi de başka bir istiaredir:
Nikâbın yüzüne çeksen ey peri / Hû çeker sultanlar al yanağına / Bu dünya kurulup olandan berü / Meftun Süleymanlar al yanağına
Şu dörtlükte şair kendini kurbanlık tekeye benzetir. Tekke ve teke sözcüklerinde ise eksik cinas yapılmış:
Yok nasibim azlin havfın çekeyim / Ustabaşı gibi ölçüm dökeyim/ Bu tekkede bir kurbanlık tekeyim / Vakti gelsün bıçağını çal bana
İki cinas örneği daha verelim:
Çok lazımdır okuyana bu yazı / Mekânımız şimden giri bu yazı / Kim getiren bilür misin bu yazı/ Sağ olana can kalmadı karada
Kaddimi döndürdün dilber bu dala/ Hiç bülbül konmamış senin bu dala/ Maşukunun derdiyle oldum budala/ Gelmiyor karşımdan yar güle güle (dal: elifbada bir harf)
Şu dörtlükte cinas dil (gönül, lisan, dilemek) sözcüğü ile yapılmış:
Abes değil ehl-i dile Seyranî/ Sen düştün aşkından dile Seyranî/ Lebinden bir bûse dile Seyraîì/ Ya virir ya virmez bir yari sına
“Leyla”nın anlamı siyahtır. “Mecnun” deli, çılgın demektir. Seyrânî bu kelimeleri Leyla ile Mecnun hikayesinin kahramanlarını da çağrıştırarak tevriyeli olarak kullanıyor ve hikâyeye telmih yapıyor:
Bir saçı Leyla’ya Mecnun olanlar / Terk-i diyar olur dolanır sahra / Mahbuplar şahına meftun olanlar / Anın sırrı özde bu ˙aşkı sevda
Şu dörtlükte şair aşkı şarap küpüne, kendisini şaraba benzeterek teşbih, sevgiliyi mimara benzeterek istiare yapmış. Mimar ve mamur kelimelerinin bir arada kullanılması iştikak, mamur ile harabın bir arada kullanılması tezat, soru sorma sanatı ise istifhamdır:
Muhabbet küpünün olsam şarabı / Yâr beni doldırır içer mi bilmem / Mamur olmak için gönül harabı / Bir mimar eline geçer mi bilmem
Şu dizelerde aşkın şairi düşürdüğü durum mübalağalı bir söyleyişle dile getiriliyor:
Seyrana meşgūl olup benim nişânım / Bîhuzûr eyledi sìnemde cânım / Kemükde iliğim tamarda kanım / Kurutdı akıbet bir güzel beni
Seyarani’nin teşbihlerinin, istiarelerinin kaynağı halk kültürü, halk yaşayışıdır: Şair sevgiliyi kuzuya benzeterek istiare yapıyor:
Bugün ben bir civan gördim/ Güler aheste aheste/ Serimi yoluna virdim/ Meler aheste aheste
Şair, yaratılan ilk insanı mücevhere benzeterek istiare yapıyor:
Yoğiken ne felek âb ile Kevser/ İsminde buyurdun Allahü Ekber/ Halk ittin iptida sen bir mücevher / Cemal-i pakinden virdin nurani
Şu dörtlükte Habil ile Kabil kıssasına telmih yapılıyor. “Yüzünün yumuşaklığı” hem gerçek hem mecaz anlamı düşündürdüğünden kinaye yapılmış:
Bülbülün âşkıdır dalda öttüğü /Çobanın sütedir koyun güttüğü / Toprağın Habil’i kabul ettiği / Şüphesiz yüzünün yumşaklığından
Şu dörtlükte can yüne, kader kirmene benzetilmiş. Son dizede kinaye vardır:
Can ipini ten yününden/ Saran kirmen ular bir gün. / Sulu yalçınlar önünden/ Açılan gül solar bir gün.
Şair secdesiz namaz sözüyle cenaze namazını kastederek mecazı mürsel yapıyor:
Çal Seyrânî durma sazın/ Hakka eyle sen niyazın/ Sana secdesiz namazın/ Kısmet olan kılar bir gün
Şu dörtlükte ise “yensiz gömlek” sözüyle mecazı Mürsel, “biçen usta” sözüyle istiare yapıyor. Ecelin veya kaderin makasa benzetilmesi de bir istiaredir:
Âşık Seyrânî’yim fazla yormayın / Halli müşkül olan sual sormayım / Yensiz gömlek ile sin’e varmayım / Biçen ustasının makası nerde
Şairin çelişkili, tutarsız sözler söylemesi veya karşıt kelimeleri, kavramları bir arada kullanması tezat sanatını oluşturur:
Muhabbet Seyrânî sevmez ortaklık/ Hakta bâtıl olmaz bâtılda haklık/ Aklıkta karalık karada aklık/ Bilen bilir Hak’tan îlân olursa
Sana sermaye-i iman ile küfrü kazandım ben/ Şarâb-ı aşkın su zannedüp içtikçe kandım ben
Ne hikmettir şu dünyaya /Gelen ağlar, giden ağlar /Soralım yoksula baya /Aslı nedir, neden ağlar
Evvel giymez iken ipek mintanı. / Giyersin eğnine çul yavaş yavaş.
Şiirde bir atasözüne yer verme sanatına irsal-i mesel demiştik
Güllerin çeşmine şebnemler dolar /Teşne bülbülleri çeşminden sular. / Bal tutan elbette parmağın yalar,/ Cismine hüsnünden sor ne bulaştı
Tırnağım bulsan başın kaşırdın / Seyrâni’yi doğru yoldan şaşırdın
Şairin kendisinden üçüncü bir kişi gibi söz etmesi sanatına tecrid diyoruz. Son dizede kinaye var:
Kim gülü dikenden ayırıp seçer/ Herkes amelinin mahsulün biçer/ Gam yeme Seyranî bugün de geçer/ Yüce dağın başı olmaz dumansız
Şiirde bir dizedeki sözcüklerin yerini değiştirerek yeni bir dize oluşturma sanatına akis deniyor:
Âdem bu demden imiş/ Bu dem Adem’den imiş/ Adem’den evvel bu dem/ Hakk bilür kimden imiş
Şiirde anlamı güçlendirmek veya ahengi artırmak amacıyla bir sözcüğün sık sık tekrarlanması tekrir, belli ünsüzlerin tekrarlanması aliterasyon sanatıdır:
Kâmil sadef kâmil inci kâmildir/ Kâmil olur kâmil söyle kâmildir/ Kâmil oldır adil söze kâmil dir/ Kâmil dimem il sözine uyana
İki aliterasyon örneği daha verelim İlk örnekte ayrıca bir irsal-i mesel var:
Ebna-yı cinsinden bul bir hoşlanmaz/ Söğüt hoşlanmazsa elma aşlanmaz/ Meyveli ağaçda bul bir taşlanmaz/ Taşlayan taşlamaz vefa olmasa
İderse bahtım dölek bu çarh-ı felek/ Vatanım Everek gel sen gezerek/ Gözlerin süzerek beni üzerek/ Muhabbet düzerek bağrım ezerek
Hüsn-i ta’lil, Seyrânî’nin çok az kullandığı bir edebi sanattır. Şu dizelerde İsa peygamberin göğe çekilmesini hatırlatarak telmih yapıyor. Şair, ahının göğe yükselmesini ise kötü insanları Allah’a şikâyet amacına bağlayarak hüsn-i ta’lil yapıyor:
Feryad ü âhımız manend-i Mesìh/ Yer ehlinden göğe şekvaya gitmiş
Seyrânî’nin şiirlerinde sayılamayacak kadar çok teşbih örneği vardır. Özgün birkaç teşbih örneği daha verelim:
Yükseklerde taşkın esme yel gibi, / Bulandırma Seyrânî’yi sel gibi,/ Haddeden çekilmiş demir tel gibi/ Çek beni bağrına çal kara gözlüm
Bir yâr bana dolap kurdu. / Hicabımdan dilim durdu./ Fincan gibi yere vurdu./ Gönlüm iki şak eyledi.
Nice defterlerden ismim sildirdin! / Gelmedi hiç senden ses kara bahtım, / Bahtın gemisinde yelken yok bildin! / Durma lodos gibi es kara bahtım!
Seyrânî geçmiş gün geçmez destime, / Rabbim kavuştura çeşm-i mestime. / Gam, keder gurbette bindi üstüme/ At gibi ağzıma taktı gem benim
Seyrani’’nin ünlü bir türküsünü edebi sanatlar bakımımdan inceleyerek yazımızı bitirelim:
Eski libas gibi aşıkın gönlü/ Söküldükten sonra dikilmez imiş
Bu dizelerde şair aşığın, gönlünü, dolayısıyla kendi gönlünü, eski bir elbiseye benzetmiş. Bu bir tam teşbih örneğidir. Benzeyen aşığın gönlü, kendisine benzetilen eski elbise, benzetme edatı gibi, benzetme yönü ise söküldükten sonra dikilememesidir. Sökülmek sözcüğü ise mecazlıdır.
Bülbül daldan dala yapıyor sekiş/ O sebepten gülle ediyor çekiş
Edebiyatta gül, bülbül aşık ve sevgiliyi simgeleyen mazmunlardır. Bu tür mazmunlar genelde açık istiare örneğidir. Şair bülbülün daldan dala konmasını gülle çekişmesine bağlayarak hüsn-i ta’lil yapıyor. Daldan dala konmakta aşkta kararsızlık anlamı düşünülürse bu bir kinayedir.
Aşkın iğnesiyle dikilen dikiş/ Kıyamete kadar sökülmez imiş
Bu dizelerde aşkın iğnesi bir teşbih-i beliğ örneğidir. İkinci dizede şair mübalağa yapmış.
Sevdiğim değildin böylece ezel / Aşkımın bağına düşürdün gazel
“Gazel” kuru yapraktır. Sonbaharın belirtisidir. Ömrün yaşlılık döneminin sonbahara benzetilmesi yaygın bir istiaredir. “Aşkımın bağı” bir teşbih-i beliğdir. İkinci dizede şairin yaşlandığı anlamı vardır. Bu sebep- sonuç ilgisiyle oluşturulan bir mecazı mürseldir. Şairi yaşlandıran ise sevgilinin cefasıdır.
İbrişimden nazik sandığım güzel/ Meğer pulat gibi bükülmez imiş
Bu dizelerde şair sevgiliyi çeliğe benzetiyor. İbrişim ve pulat ise tezatlı olarak bir araya getirilmiş.
Ben bağrımı toprak sandım, taş imiş/ Meğer taşa tohum ekilmez imiş
Bu dizelerde şair bağrını tarlaya, duyguları veya aşkı tohuma benzeterek iki ayrı istiare yapıyor.